image

this magical place is the pier where me and my crush (who is also one of my best guy friends) spent a night. the sky has always reminded me of eternity. we talked all night and laughed. we sat together on the chairs listened to music and talked about everything, while enjoying the view of the islands, we could see through the trees. he made me feel like the most special girl in the world. even though nothing you could classify as romantic happened, I couldn’t stop smiling until I fell asleep that night.

deve

image

bana yazlardan bahset.

bana hiç unutamadıklarından, bana dalgalarının tonundan, bana develerin isimlerinden bahset. bana duymadığım şeyleri anlat. anlat ki, yazı’mı yaz’ına iliştirebileyim.

anlat develerin sağlam olduklarını, başla gözkapaklarından, her türlü tehlikeye karşı gözlerini koruyabilmelerinden, bunun iç içe geçen gözkapaklarından kaynaklandığını anlat.

anlattıkça inanayım sana, sen anlattıkça dalgalar büyüsün, kumlara işlesin, turistler şaşırsın ve zaman aksın.

sonra akşam olsun, o deve inine çekilsin ve ben başlayayım, yaz’larımdan, yazı’larımdan, mart’larımdan, martı’mdan, amazonlardan, amazon kadınlarından bahsedeyim sana. ananemle annemin güzelliğini anlatayım.

bırak sonrasını zaman düşünsün.

sen o deveye bir çiçek uzat bugün ve bana onu anlat.

insana varamamak

hep aynı şarkıyı söyleyip duruyorsun.

hep aynı kıyıda dolaşıyorsun, sağdaki koyun denizi daha yeşil.

sıkılmıyorsun mesela hiç, sıkıldığım için bana kızıyorsun. sen bana hep kızıyorsun. sen bana, hep, gözünü büyüterek bakıyorsun.

sen hep aynısın, hep uzayının o sokağında dans etmek istiyorsun. bana bağırıyorsun hep.

ben o sokakta, o müzikle dans etmek istemiyorum.

üstelik çok sesli ve rahatsız edici geliyor bana müziğin.

beni gözler anlar, sesimi bulman için, beni de bulman gerekir.

beni senden alan sana, yine seni anlatmak için geldim.

sonra gittim.

bu yazı da bitti.

bir süre sonra sende gitmişsin zaten.

içe çark

çıktık dışarı.
çıktık dışarı bugün.
bütün acıların içinden çıktık, bütün ölümlerin arkasından ağladık. sokakta ayakkabı kutularına rastladık, (üzgünüm ben sadece sokak çocuklarının para topladığı kutulara rastladım, marka kutular saraylarda saklanıyormuş.) sonra eskişehir’e gittik, o fırının arkasında ali’yle karşılaştık. istanbul’a yolumuz düştü, kapalı bir park gördük, bir çocuk koşuyordu ilerde, gözlerim doldu.
arabalar yolumuzu kapadı gecenin bir yarısı, içişleri bakanının bir okula yetişmesi gerekiyormuş. kapkaranlık bir yerde bulmaya çalıştık birbirimizi, bulamadık, ağlayarak çıktık bir madenden.
sonra eve geldik, içeri girdik. içe dönen bir çarktı bu. döndükçe bütün acıları tekrar yaşatacak, onları hatırlatacak bir çarkın içindeydik.
biz de demlenmeyi beklemeye kök saldık.
elektrikler kesilmişti ülkede, ve inanın ki ampuller yetmiyordu karanlığı yok etmeye.